HABERTURK.COM / Türker ARSLAN
1980’lere methiyeler düzmenin moda olduğu bir dönemde Ian Rush’un ülkemize gelmesi şansla mı yoksa ilahi adaletle mi açıklanmalı? Thatcher, Reagan, Evren, Gorbaçov ve Soğuk Savaş’la simsiyah bir fonun kapladığı 1980’lere çelimsiz bacaklarından ürettiği yeteneğiyle biraz olsun renk katan bu futbol efsanesi, baharın yüzünü yavaş yavaş gösterdiği bir İstanbul gününde sorularımızı yanıtladı. Klasik bir Ada’lı olarak yıl boyu yüzünü fazla görmediği güneşin keyfini de röportaj boyunca çıkaran Rush’a, bıyığıyla ilgili soru sormadığımızı ekleyelim. Zira Türkiye ziyareti boyunca yüzlerce kez karşılaştığı “bıyık” sorusunun uzun zamandır hayatını bıyıksız sürdüren kendisinde hafif sinir yaptığını söyledi. Güldük...
3 Nisan 1996’daki o efsanevi Liverpool-New Castle United maçıyla başlayalım. Bir ankette, Premier Lig’in en iyi maçı seçilmişti. Benim için de futbolun zirvelerinden biridir. O maçtan biraz bahseder misin? O maçta her iki takımın birbirine çelme taktığı ve aradan United’ın sıyrıldığı anlatılır.
Gerçekten iyi bir maçtı, izleyenler zevk aldı. Tabii New Castle taraftarları hariç. Futbolda geriden gelen takımın maça tutunduğu, maçı istediği karşılaşmalar genelde izleyiciler açısından keyifli oluyor. Aradan Manchester United’ın sıyrıldığı ve Premier Lig’de yükselişe geçtiği senaryolarını ben de duydum ancak adı üstünde; bunlar senaryo. Son dakikadaki o gol olmasıydı belki de bu senaryoların hiçbiri konuşulmayacaktı.
Liverpool ve TRT arasında yapılan işbirliği neticesinde buradasın. Futbol Prensi programı kapsamında Anadolu’yu gezdiniz. Binlerce Türk çocuğunu izlediniz ve aralarından en şanslı ve yeteneklisini Liverpool’a götüreceksiniz. Ona Liverpool akademisinde eğitim şansı tanıyacaksınız. Türk çocukları hakkında izlenimlerin nasıl?
Türk çocukları gerçekten yetenekliler. Futbol için gerekli temel bilgilere sahipler. Çevikler, esnekler... Ancak önemli olan bu yeteneği ne kadar sahaya yansıttığınızdır. Takımınız için ne kadar yararlı olduğunuzdur. İstediğiniz kadar bireysel yeteneklerle donatılmış olun; bunları takımınız için kullanmıyorsanız, sadece kendinize oynuyorsanız o yetenekler saha içinde takımınıza karşı silaha dönüşebilir.
Nedir bu projenin ana fikri?
Liverpool olarak uzun zamandır bu projenin üzerinde duruyoruz. Dünyanın çeşitli ülkelerindeki genç yetenekleri bulup çıkartmak, onlara bir şans sunmak istiyoruz. Evet, hedefimiz profesyonel bir futbolcu yaratmak, çıkartmak. Ancak bu o kadar da kolay değil. Bir defa eşit şartlar yok. İngiltere’deki çocuklarla 8-9 yaşlarında çalışmaya başlıyoruz. Bu projedeki çocuklarsa 14-16 yaşları arasında. İngiltere’deki çocuklar bu yarışa daha erken başlıyor. Bu çocuklardan İngiltere’deki yaşama adapte olmalarını, İngiltere’ye gittiklerinde oradaki çocuklarla rekabet koşullarına uyum sağlamalarını da bekliyoruz.
Peki ya işin İngiltere ayağı beklendiği gibi gitmezse. Yani buradan giden çocuk dil ya da sosyal yaşama adapte olma problemi yaşarsa?
Sadece saha içinde değil saha dışında da sporcu olmak çok önemli. Sadece futbolcu değil sporcu olmaları önemli. İngilizce öğrenmeleri de çok önemli. Yoksa gerek saha içindeki gerekse de saha dışındaki İngiliz mantalitesini anlayamazlar. Açıkça konuşmak gerekirse İngilizce olmazsa İngiltere’de barınamazlar da...
Profesyonel futbolculuk döneminden sonra Liverpool altyapı akademisinde çalışmaya başladınız. Ülkemizdeki en önemli altyapı sorunu yetenekli gençlerin özellikle 18-19 yaş aralığından sonra aşama kaydedememesi. Var mı bunun ilacı?
Biz de bu sorunu yaşıyoruz. Hatta diyebilirim ki bu sorun İngiltere’de 16- 17 yaşlara kadar inebiliyor. Bunu aşabilmek için çocuklara 14-15 yaşlarında, futbolun bir takım oyunu olduğu anlayışını vermeye çalışıyoruz; çünkü bu yaşlarda çocuklar genelde daha bireysel düşünüyorlar ve kendi yeteneklerinin her şeyi yapmaya yeteceğine inanıyorlar. Ama futbol bir takım oyunudur. Üstelik bu yaşlarda alkol, uyuşturucu gibi yanlış yollar da işin içine girdiği zaman iş çığırından çıkabiliyor. Bu yüzden asıl olan, çocuklar daha 14-16 yaşlarındayken gerçek futbol mantalitesini vermek.
29 Mayıs 1985... Belçika’daki Heysel Stadyumu, ki daha sonra ismi King Baudouin yapıldı, Şampiyonlar Ligi finaline ev sahipliği yapıyor. Senin de formasını giydiğin Liverpool, İtalya temsilcisi Juventus’a karşı. Taraftarlarınızın İtalyanların üstüne saldırması ve onların da panikle kaçışmaya başlaması sonucunda 39 İtalyan ezilerek ölüyor. O gün sahada olan biri olarak ne söylemek istersin?
Futbolda böyle kötü anlar yaşandığı zaman gerçek futbol arka planda kalıyor. Futbolun özünü, oyunun saflığını kaçırıyoruz. Bu gibi durumlarda futbol gerçekten önemsiz kalıyor. Açıkçası Heysel Stadyumu, o finalin oynanacağı bir stadyumda değildi. Hayatını kaybedenleri saygıyla anıyorum.
Kaynak:Habertürk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder